KIŞ SEYRİ..
Antik Yunan
'da doğa olaylarını kişileştirmesi ve tanrılaştırması, onları anlayabilmek için
miydi acaba?
Poseidon 'dan önce deniz tanrısı olarak anılan
, Homeros'un "deniz ihtiyarı "
diye adlandırdığı Proteus, , şekilden şekle girebilmesi ile, denizin her an
değişebilen yanını, kestirilemez tabiatını temsil edermiş.
Denizin
altında , Ege denizinde Euboea (Eğriboz ) adasın açıklarında yaşadığına
inanılan Poseidon, Deniz atlarının çektiği bir savaş arabasını sürüyormuş , ve O'nun geçeceği denizler önceden çarşaf
gibi dümdüz ve kıpırtısız oluyormuş.
İşte bugün,
binlerce yıllık geçmişi olan ancak o geçmişten eser kalmamış , Küçükyalı,
Kalamış arasındaki deniz kıyısından Poseidon 'un uğramayacağı bugün çok açıktı. Tam tersine
bugün buralarda " kancık " Proteus dolanıp durmaktaydı.
En son,
Mustafa abi, Ahmet ve ben , sert hava seyri yaptığımızda , Mustafa abinin
dümende Tayo Mar 'ı nasıl da kendi haline bırakıp , seyir yaptığını hayranlıkla
ve dikkatlice izlemiştim.
Tayo Mar , o
seyirde Kalamış'a doğru orsa seyri ile yol alırken , O'nu tamamen özgür
bırakmıştı. Tekne , belli bir süre rüzgar üstüne dönüp, dengeye ulaşmış ve
neredeyse hiç bir müdahaleye gerek duymaksızın yürümeye devam etmişti. Bu kadar
sert havada neredeyse hiç dümen tutmadan ya da dümene yük bindirmeden seyir
yapmıştık.
Ve işte gün
bu gündü , Bu seyirden daha sert bir havada ben de teknemi böyle kullanabilecek
miydim? sağanaklarda 30 knot esen bir havada ,nereden biliyorsun
diyeceksiniz... sende rüzgar ölçer yok ki.. 30 knot ve üstünde çan kendi
kendine çalmaya başlıyor, oradan biliyorum.
Sadece ana
yelken , ikinci camadan da ve trinket açık halde seyir başladı. Önceleri kendim
dümen tutmaktaydım ve Tayo Mar 15 derece yatmış, Dar apaz seyir halinde idi.
Sağanaklarda
biraz daha yatıyor , sonra tekrar düzeliyor yani 15 dereceye geri geliyordu.
Dümende
neredeyse hiç yük yoktu ve ben , artık kendini hissettiren Kış ile ara ara
yüzünü gösterip "daha bitmedi" diyen sonbahar güneşinin iliklerimi
ısıttığı bir tuhaf ruh hali ile seyir yapmaya devam ettim. Bir ara durum öyle
bir hal aldı ki , böyle bir havada kontrolü bırakıp, kendime kahve yapıp, geri
geldim ve havuzluğa uzandım. Kalamış a yaklaştığımızda , her zaman olduğu gibi
rüzgar daha kuzeye döndü ve neredeyse tam kafadan esmeye başladı. Bunu bilen ve
bu işlere ilk başladığımda bir türlü yelken ile marinaya dönemeyen ben, artık
bir miktar tecrübelendiğimden, Küçükyalı koyunun içinde doğru girmiş idim.
Kafayı açıp,
Tayo Mar 'ı öreke taşının tam üzerine gelecek şekilde döndürdüm. Orsa
gidebilmek için ise artık floğu açmak gerekiyordu. İşte sınama anı gelip
çatmıştı. Mustafa abi ve Ahmet ile seyir yaparken benzer durumda floğu açmış ve
seyre istediğimiz hızda devam etmiştik. İlaveten beş derecelik bir yatma
meydana gelmişti. Oysa şimdi hava daha sertti ve ben tek başımaydım.
Böyle arar
verme anlarında neden se hep rüzgarın hızı artıyor ya da bana öyle geliyor.
Kayak yapanlar bilir, hani bir tepenin başına gelir, eğimi tartarsınız ya. Hani
gözünüze çok dik geldiği olur. Kaysam mı ,kaymasam mı diye düşünürsünüz.
Sonra bir anda fırlarsınız ve adrenalin
tavan yapar ya.. Buda öyle bir durum işte. açsam mı , açmasam mı..? Ya daha çok
bayılırsa ? ya kontrol edemez isem.. ?Çünkü artık dalga da var.. Manyak mısın
Ersin ne acelen var ..? gidiyorsun ya böyle mis gibi..
Ve , serbest
kalan furling tamburu hızla döner , floktan "paaat " diye ses gelir.
Trinket, floku görmemi engellediğinden bu paaat sesi çok önemlidir benim için ,
flokun trimi tamam yani.. içi rüzgarla doldu demek.. Bu paat sesi ile birlikte
gözüm biraz kısılır, dişlerimi sıkarım. Aynı zamanda bir alarmdır çünkü.. Tayo
Mar , iyice bayılır , küpeşte suya iyice yaklaşır ve denizlerin küpeştenin
hemen kenarından nasıl aktığını görürüm.
.
Şimdi Tayo
MAr , hızla kıyıdan uzaklaşıp yol almaya başladı.. Rüzgar bindirdikçe
bindiriyor. Ama olsun bu sefer daha stabil.. Öreke kayasının açığın kadar böyle
yol alıyoruz. Vee Moda koyundan kopup gelen rüzgar küpeşteyi suya öptürüyor.
Atık böyle devam etmek mümkün değil. Yelken küçültme vakti. Çan deli gibi
çalıyor..
Böyle
durumlarda ben rüzgar üstüne dönmek yerine , rüzgar altına Pupa seyrine
geçiyorum. Bu şekilde Tayo Mar da flok ve trinketi toplamak daha kolay oluyor.
Ana yelken gölgesinde kalan her iki yelken de resmen balon gibi sönüyor çünkü.
Yaptığım makara sistemi ile her ikisini de rahatlıkla havuzluktan
toplayıveriyorum. Tek başına kalan ana yelken , Tayo MAr 'ı hızla rüzgar üstüne
çevirecek ..
Bir iki
saniye bekliyorum. Yelkenin bumbası havuzluğa doğru dönmeye başlarken salıveriyorum sereni .. Hooop, o da
anında aşağıda..
Seren , özellikle böyle sert havalarda yelken
toplarken çok rahat ettiriyor adamı. ağırlığı ile düşüveriyor aşağı yelken ile
birlikte. Yelkeni hemen iki yanından bağlıyorum. Torbalanıp, şişmesin diye.
Şimdi artık 14 beygir makine devrede.. Doğru mazot iskelesine..
Kalamış
marinada kuytudaki mazot iskelesi bile esiyor. Eskiden olduğu gibi pompacıya
bir ıslık.. Telsizin çalışmadığı zamanlarda palamar isterken de kulenin
yanından geçerken ıslık çalardım. Palamarlar alışmıştı artık.. Hey gidi
günler.. O dönem eşşek kadar yere palamar sız yanaşamıyormuşum demek.
Pompacı önce
kıç halatı veriyor. Ayıp ama.. İnsan biraz denizcilik öğrenir. Kızıyorum.
Rüzgar kafadan esiyor baş halatı ver önce diye söyleniyorum. Oysa aynı ben
birazdan bahçe hortumundan bana su versin diye nasıl da kibar olacağım. Demek
diyorum kendi kendime, istersen kibar olabiliyorsun.
Mazot 125 TL
. Depo hayli boşalmış.. Biraz soluklanıyorum. Bu arada Zello da en nihayet
Orhan abi ile temas sağlandı. Orhan abi olabilecek en kötü havada yukarı
tırmanıyor. İyi seyirler diyoruz hep beraber. Can hocanın çok yakınında
Tirilya. Ancak Orhan abi girmiyor Sığacığa yola devam ediyor. Sanırım o an
Orhan abiyi en iyi ben anladım. Denizde bir ben varmışım hissine kapılıyorum.
Çıkışta
bakıyorum hava 30 'u geçmiş. Kuru direk 5 derece yatıyor Tayo Mar. Karşıda bir
yarış teknesi antrenman yapıyor belli. Neredeyse salması gözükecek. O kadar
yatmış. Bakıyorum yelken küçültüyor. O da.. Karşıdan bir tekne daha geliyor..
Sadece cenovası açık.. Off Allahım.. neden açmazlar şu ana yelkeni..
Yarış teknesi
, yelkenleri küçültünce doğrulup, yol almaya başlıyor. Karşımdaki de biraz önce benim yediğim tokadı
Moda koyuna girişte yiyiverince , O da cenovayı küçültmeye balışıyor. Rüzgar
üstüne dönüp, cenovasını küçültüyor. Sonrasında bakıyor olacak gibi değil
tamamen kapatıyor.
Ben
avantajlıyım. Ben de yelkenler küçük. Bunlar yelken küçültürken ben trinketi
tamamen basıveriyorum. Şu havuzluktan trinketi açma kapama işi çok iyi oldu
valla. Aklımı seveyim. Modern
yelkenliler yelken küçültürken /kapatırken yelken basıyor olmak hoş bir duygu.
Ee.. her havada basacak bir yelken var bizde..
Moda koyundan
çıkınca , hav kalıyor biraz. Çan ara ara çalıyor ama hala.. Gevşeme diyor..
Hava hala sert .. Tayo Mar, sadece trinket ile 2,5 3knot hız ile Küçükyalı'ya
doğru yol alıyor.
Aslında şimdi
bocurum zamanı. Onun da düzeneğini yeni kurdum malum. Hemen açıveririm
aslında.. Üstelik sivriden dönerken denedim , gayet başarılı. Ama bir güne bu
kadar adrenalin yeter. Aslında açacaktım da telefondan Hakan'ın sesi geliyor .
"Ersin ,
ben arabaya giderken üşüdüm ,ne işin var denizde.. ? "
Görse, hepten
üşüyecek. Üzerimde yağmurluk, altımda
mayo, ayaklar çıplak.
Vazgeçiyorum..
Yoruldum.. Bir kahve daha.. Kamaraya iniyorum, ohh kamara sıcak geliyor bir
anda.. Üşümüş müyüm ne.. ?
Sallana
sallana devam ediyorum yola. Karşımda iki sörfçü bu havada sörf yapıyorlar. Tek
manyak ben değilim demek ki. Bir ara birisi düşüyor. Baya bir suda kalıyor.
Telaşlanıyorum. Sonra bakıyorum , borda tırmanıyor. Bordun üzerinde bir süre
yatıyor. Soluklanıyor anlaşılan. Bilirim bu durumu. O tahta yataktan yumuşak
gelir adama. Bir hey gidi günler de sörfçüye.. Sonra alıp yelkenini çıkıyor
menzilden.
acaba
diyorum, emekli sörfçü olduğumdan mıdır nedir. Yalnız seyir korkutmuyor beni..
Ya da başkalarına göre daha az korkutuyor.
Küçük Yalı
önlerinde rüzgar yine sertledi. Çan yine çalıyor. ancak deminki gibi şiddetli
değil.. Küçük Yalı ya doğru 10 derece dönüyorum. Tam barınağın girişine. Tayo
Mar biraz daha hızlanıyor. Hızlanıyor derken yarım milcik daha. Olsun.. yarım
mil yarım mildir. Hoşuma gidiyor.
Barınağa
giriyorum. Mahir Abi hala yok.. Ohh rahat rahat baştan kara yapıp,
bağlanıyorum. Tümay çok iyi yere tonoz atmış.. Tonozu voltalıyorum.
Havuzluk
savaş alnı gibi olmuş bu arda.. Her yer her yerde.. Şu denizcilik terimleri de
komik aslında.. “ Havuzluğu neta et..” dedin mi tek kelime ile yapılacak kaç iş
var. Balançinayı kas, pupa çarmıhlarını ger.. fazlasını voltala, ana yelken
ıskotasını roda et. Serenin makarasını çöz. Daha neler neler.. Öööff .. kim
uğraşacak şimdi.. Seriliyorum havuzluğa.
Yemek sonrası
annem yorgun olduğunda sofrayı kaldırıp, bulaşıkları yıkamak çok zor gelirdi
kadıncağıza.. “ yoknaazz gel şu sofrayı kaldır bulaşıkları yıka “ diye
seslenirdi öyle..
Zihnimden “
Yoknaaaz , gel şu havuzluğu neta et “ diye bağırıyorum. Yoknaz yıllardır olduğu
gibi yok işte yine. Annem de ..
Güneş yine
bulutların arkasında. Kış geldi. Tayo Mar, sezonu açılmıştır efendim. Buradayız bekleriz..
Böke.
Böke.
Güzel. Tanımlamalar, terimler hemen hepsi yerli yerinde...
YanıtlaSilTayo-Mar da senin kadar mutlu hissediyorum.