Gümüşyaka’ya vardıktan sonra üç gün boyunca Marmara Ereğlisi’ne varmaya çalışsam da gerek havanın durgun olmasi, gerekse rüzgar ve dalga durumunun orsa seyri yapmamı olanaksız kılması zaman kaybetmeme neden oldu. Bunun dışında Gümüşyaka'daki günlerimde Süvari Beyin evinde konuk oldum.
Süvari bey elli yıla yakın uzak yol kaptanlığı yapmış alaylı bir büyüğümüz. Kendisinin deyimiyle kendisi gibi dinozorlardan sadece dört kişi kalmış. Zaman zaman Üsküdar'da toplanıp sohbet ederlermiş.
Günün birinde yaşça en büyük olan Süvari Bey (Doksan üç yaşında) bizim Süvari Beye (Yetmiş iki yaşında) "Oğlum kap getir bir çay diye" seslenmiş. Bizimki de çayı alıp hizmet etmiş. Bunun gören görevli bir kadın şaşkın bakışlarla kalakalmış. "Bizde böyledir" diyor Süvari Bey. Ben de samimiyetimize istinaden bundan sonraki yazılarımda kendisinden söz ederken Beybaba diye hitap edeceğim.
Bizim Beybabanın muhteşem bir evi var. Üç katlı, bahçeli, garajlı çok denizci bir ev. Evet , denizci dedim. Sebebi bahçesindeki çarmıhı, ıstralyalarıyla direği, küçük havuzunda yüzen gemicikleri, kocaman çıpası ; garajında birkaç teknenin yedek parça gereksinimini karşılayacak el aletleri, denizcilik donanımları, sağ kalma elbiseleri, bantlar, spanzetler neler neler ; Evinin üç katında ise tekerlek üzerinde dönen küçük yelkenli tekneler, uzak diyarlardan getirdiği çeşitli egzotik eserler, çan, vinç saymakla bitmez.
Kediler için imal edip bahçesine koyduğu kedi evlerini de söylemeden geçemeyeceğim.
Gümüşyaka'da zaman geçirirken çarmıh iplerinden birinin kopması daha sağlam bağlantı ipleri kullanmama neden oldu.
Son gün artık bir şekilde seyre çıkmam gerekiyordu. Rahmetli babaannemin nasihati : "Kardeşin olsa bile misafirlik en çok üç gündür." Beni bu süre içinde misafir eden kırk beş yıllık uzak yol kaptanı Tuncay Beybabayla vedalaştım. Hafif esen bir rüzgarla Sultanköy önlerine kadar vardım. Ancak rüzgar yine kesildi.
İstanbul’dan Gümüşyaka'ya kadarki seyir boyunca gözlemlediğim kadarıyla rüzgarsız günlerde akşam üstleri birçok kere rüzgar esmeye başlayabiliyordu. Bunun ümidiyle kürek çekmeye başladım.Orsa 1 yapısı gereği kürek çekme konusunda herhangi ahşap kayığa göre randıman vermiyor olsa da en azından kaplumbağa hızında yol alabiliyordum. Bir kaç saat kürek çektikten sonra Marmara Ereğlisi Botaş önlerine kadar vardım. Bu sırada beklediğim rüzgar pupadan gelmeye başladı. Bunun mutluluğuyla seyir yaparken rüzgar kendini daha da hissettirdi. Botumun kendine özgü koşullarında kendimi uçuyor gibi hissettim.
Çok keyifli bir seyirden sonra birkaç kavança ile Marmara Ereğlisi balıkçı barınağına vardım.
Devamını bekliyorum Enes.Çok keyifli.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Mustafa abi. Zaman buldukça aktarmayı sürdüreceğim.
SilTeşeklürler, seyir notlarını keyifle okuyoruz. Blog okuyucularından seni tanımayan çok fazla, resimle desteklersen seyrin Nasıl yapıldığı hafızalarda daha net canlanır, diye düşünüyorum. Tekrar teşekkürler Selametle.
YanıtlaSilSüper olmuş eline sağlık. Selametle...
YanıtlaSilBen daha çok bir çeşit yazı olarak kalmasını yeğlerim. Demek ki kelimelerim anlatmaya henüz yetmiyor ))
SilYok hiç olur mu öyle şey. Geçenlerde bir tanıdığım sormuştu nasıl bir bot ile yapıyor bu yolculukları diye. Bende yelkeni bile var dediğimde hayret etmişti. Bu yazını okur okumaz telefona sarılmış hayranlığını belirtmişti.
SilEnes,
YanıtlaSilHayranim sana en azindan bana kapak oluyorsun.
Cenk,
SilGününüze güzel bir renk katabildiysem ne mutlu bana.
Sevgili Enes,
YanıtlaSilresimler ile çok daha anlaşılır olmuş. Madem yelken basmaya başladın haddimi aşmaz isem bir iki önerim olacak. Bir kere Markoni armadan vazgeçmelisin. Markoni seni çok bayar. Önde daha uzun bir civadra ve randa arma kullanırsan eğer , belkide hiç salma kullanmadan seyir yapma şansı yakalayabilirsin. Hatta Civadrayı da boş verip , direği daha pruvaya kaydırıp, sadece randa arma kullanabilirsin. Randa armanın avantajı , rüzgar sertlediğinde serenin alttaki bumbaya göre bağımsız hareket etmesi nedeni ile rüzgarı kolayca kaçırması. Yani tekne bayılmayacak ya da senin durumunda bot devrilmeyecek. Böylece Tek bir salma da kullanma şansın olur. Ancak bence daha kolayı yanlara usturmaçalardan dengelikler yapman. Trimaran gibi yani. salman olmayacağı için daha küçük yelken alanı ile çok keyifli yelken yapabilirsin. Ayrıca randa armanın bumba bağlantısını loose foot yani sadece bumbanın iki ucundan tuturularak yelkeni gerersen yine sert sağnaklarda rüzgar bu altttaki boşluklardan kaçarak teknenin bayılmasını önler. Randa arma yelken alanını botun ütüne dağıtacağından hem seyir hızın, hem konforun artar diye düşünüyorum. Bir gün Tayo Mar 'a gelirsen ne demek istediğimi anlatabilirim dostum sevgiler.. Ersin Böke
Sevgili Ersin,
YanıtlaSilBeğenin ve fikirlerin için teşekkür ederim. Fikirlere açığım. Ancak bu konuda ilk önce fazla ayrıntıya girmeden kendimi ifade etmek isterim.
Bu bot normalde yelkenle seyir için tasarlanmadığından çözümleri de kendine göre tuhaf olabiliyor. Bu çözümleri benim gibi denizcilik bilgisi sınırlı birinin fikirlerini de ekleyince ortaya bu çıkıyor. Yani bir standart yelkenliye uygulanan çözümler burada esneyebiliyor. Şimdi senin yazın üzerinden ayrıntılara girmek istiyorum :
Markoni henüz bayma aşamasına gelmedi. Çünkü mevcut yelkenimden özellikle apaz seyrinde hız bakımından yeterince verim alamıyorum. Geniş apaz ve pupa seyirlerinde minimum 4 Beaufort havada 4.4 knot hıza çıkıyor ama plane olamıyor. Bitirmek üzere olduğum yeni bir yelken var. Ben buna semi - soft wing sail diyorum. Böyle bir yelken olmadığının da farkındayım ))
Biraz oyalanmak için, biraz da kusursuz olmasa bile kendi ürettiğim yelken olması için bir yere karşılığını verip yelken yaptırma yoluna gitmiyorum.
Su borusu, branda gibi hemen hemen her yerde kolaylıkla edinebileceğim ana malzemeleri yeğliyorum. Örneğin alüminyum direk veya dakron kumaş satın almıyorum. Durum böyle olunca eldeki malzemeye göre çözüm üretmek gerekiyor.
Su borusu süper. Ama belirli bir uzunluktan sonra gereksiz yere fazla esneyebildiğinden direk ve civadrada çok uzun olanlarını edinmiyorum.
İskota neredeyse her zaman elimde olduğundan sertleşen rüzgar karşısında çözüm zaten elimin arasında. Sağanakta rüzgar yelkeni, dolayısıyla elimdeki iskotayı çektiğinden donanıma zarar gelmeden yelken hemen açılıp hava kaçırıyor.
Randayı yeğlememekteki asıl gerekçem serenin ana direğin üstünde direğin esnekliği nedeniyle fazla yük oluşturması. Yani seren, ana direği eğer.
Yelken bir sağanakta yukarıdaki nedenden dolayı hemen açılacağından bundan kaynaklanan bir alabora tehlikesi de yok.
Cenova ve ana yelkenin iskotalarını ellerimle tuttuğumdan bota dümenle yön verme gereği de hemen hemen ortadan kalkıyor. Yani yelkenleri dümen olarak kullanıyorum.
Dengeleyici için on litrelik pet şişelere su doldurabilirim ama üç metrelik dalgalarda bile kafadan, baş omuzluklardan veya kıç omuzluklardan dalgayı alırken şu ana kadar her hangi bir alabora tehlikesi geçirmedim. Bordadan fazla büyük dalga geldiğindeyse botu hemen dalga kıç veya baş omuzluğa gelecek şekilde çeviriyorum. Yine sorun kalmıyor.
Geniş apaz ve pupa seyirlerinde zaten yanlardaki salmalar havada oluyor.
Bir gün teknene gelip hem senin kaptanlığında seyir yapmak hem de incelemek isterim., teşekkürler.
PS : "Yani" kelimesini çok kullandım. Bazen daha iyi anlaşılmak için ek açıklamayapmam gerektiğini düşündüğümden böyle oluyor.
İlkelerimizde de belirtildiği gibi lütfen yazılanları baş vuru kaynağı olarak almayınız. Tamamen deneysel olduklarından özellikle benim etkinliklerimi DENEMEYİNİZ.
Yok gerçekten bu böyle ciddi zor oluyor. ayrı bir yazı yazmak lazım.
YanıtlaSil