YELKEN TEKNOLOJİSİ ÜZERİNE..
Enes, tanımayanlarınız için kısa bir açıklama yapayım, amatör denizciliğin sınırlarında bu işi yapan bir dostumuz. Küçük bir botla yaptıkları gerçekten inanılmaz. Şimdi de bota bir yelken aksamı kurdu. Aslında vardı ama daha da geliştirdi diyelim.
Heyamola da yazdığı yazı ve benim yorumlarıma yazdığı yanıt, keza Gülümser Hanımın geçenlerde Gezgin Korsan Forumunda benim açtığım konu başlığında yelken ile ilgili bir alıntıyı(başkası tarafından yazılmış ) Gekopedya ya koymak istemesi şu yelken ile bir iki şey yazmama vesile oldu.
Elbetteki yazdıklarım okuduklarım ve yaşadıklarımdan elde ettiğim yorumlar. Yani benim doğrularım. Elbette bir Çin atasözünün dediği gibi doğrunun birçok yüzü vardır.
Bana göre 1900 lü yılların başında " işe yarayan " yelken bilgisi , teknelere motorun konulması ile birlikte terk edildi. Bu tarihten sonra yelken , seçkin bir spor dalı olarak , yatçılık ya da yelken yarışçılığı olarak gelişmeye başladı. Elbette bu süreci tüm dünyanın kısa zamanda yaşadığı sosyolojik değişimden de bağımsız tutamayız. Daha hızlı ve daha rüzgar üstüne gitmek üzerine yoğunlaştı bu gelişim.
Malumunuz uzatmayalım , günümüz yelkenlileri ortaya çıktılar. Fiber , markoni arma, torpil salma tekneler. Hele kiralık tekne turizmi son 20 yılda patlama yapınca tekneler yüzen otellere dönüştüler.
Daha derinlere inersek, yarışmak eskiden günlük hayattan bu kadar da kopuk değildi. Yarıştığınız zaman burada elde ettiğiniz becerilerin günlük hayatınıza da bir katkısı olurdu.
Yani yarışıyor olmak , günlük hayatı kolaylaştırmak ve geliştirmenin itici gücü idi aynı zamanda.
ancak bu yüzyılda sporun bir propaganda ve endüstri haline dönüşmesi ile birlikte yarışmak artık öyle üstün meziyetler ve insan üstü bir çalışma gerektirir oldu ki , sıradan insanların yapabildiği bir aktivite olmaktan çoktan çıktı. Artık iş öyle bir boyuta vardı ki tekneler artık yüzmüyor , bildiğiniz uçuyor. Hızlı gitmek anlamında yazmadım. Bildiğiniz uçuyorlar. Bakınız sosyal medya da bir sürü görüntü var böyle..
O yüzden de anlamsızlaştı. Çünkü gündelik yaşamdan koptu ve bildiğimiz sıradan insanların yapabileceği birşey olmaktan çoktan çıktı.
Gereksiz ve anlamsız bir sürü aksam eklendi teknelere. Her şey elektrikli , artık bir el pompası bile basmak zoruna gider oldu yatçıların. " Modern " insan salonlarda , koşu bantlarında koşup , sonra iki adım merdiven çıkmayan, hadi yelkenciliğe dönelim , vincini bile elektrikli isteyen ve kullanan kişidir artık..
Şimdi efendim . standart 10 -11 m teknenin üzerindeki yelken alanı günümüzde 50 m2 yi geçmez. Zaten topu topu iki yelken var. Cenova ve ana yelken. Bir çok teknede bu iki yelkeni kullanabilmek için dört tane vinç görüyorum. Büyük ve biraz daha küçük. Oysa bunları basit bir çift dilli iki makaradan oluşan bir palanga ile çekmek hem daha kolay ve daha çabuk.
Şimdi diyeceksiniz ki kardeşim benim teknem 50 feet . Nasıl çekeyim ben palanga ile %120 cenovamı elektrikli vinçsiz. ?
Ben de diyorum ki 50 feet tekneniz varsa ve tek direği varsa, ki bu çok büyük yelken alanı demek oluyor, bu teknenin "denizci" liğinden bahsedemeyiz. Lüks , konforlu , bir yaşam alanı sunan , güçlü motorları olan başka bir şey bu. Bir yelkenli değil maalesef.
Bana göre bir yelkenlinin boyu 32 feet den daha fazla olmamalı. Yelkenleri parçalı ve her havaya göre bir kombinasyonu olmalı. 32 feet olacaksa da kech ya da yawl olmalı ki kolay kullanılabilsin. Çift direkli olmayacak ise en azından " cutter " arma olmalı , yani cenova yerine önünde bir flok ve bir trinket olmalı.
Daha da büyültülmüş cenova ve küçük ana yelken ile cenova üzerindeki emiş gücü ile yol alırsınız. Ancak , küçük ön yelkenler ile ana yelken üzerinde akan havanın hızını arttırır ve daha küçük yelkenler ile aynı gücü elde edersiniz. Büyük yelken, büyük problemdir çünkü.
Jashua Slocum , dünya turunu atarken , abarmasında zorlandığı Spray'i kıçına bir direk ekleyerek yawl 'a çevirmişti . Okuyanlar bilirler.
Gaff cutter yawl yani randa ara bir kotra tipi yelkenlinin üstünlükleri saymakla bitmez. Ancak yine bana göre gelinen son nokta 32 feet bir uskunadır. Hele mizana direğindeki (bakalım uskuna da onun adı mizana değil diye kim atlayacak ) yelken , Markoni, ön direkte ise randa arma ve mizana üzerinde bir flok , elbette ki başı kıçı bir , omurga salma ve yeke dümeni olan , palası dışarıda olacak. eh madem benim düşüncelerimi konuşuyoruz ahşap olmaması mümkün değil tabi.
Yeteri kadar ansiklopedik bilgi de vereyim şu uskunalar ile ilgili. İlk uskuna Amerika da 1700 lü yıllarda yapılmış. İngilizce de "kaymak " fiilinden geldiği thamin ediliyor. Rivayete göre ilk uskuna denize indirildiğinde izleyicilrden birinin suda nasıl da kayıyor demesinden türemiş.
Bu tekneyi üzerinde bir tane bile vinç koymadan , basit palangalar ile kolayca kullanabilmek mümkün.
ama ben size en iyi bildiğim yelkenliyi , yol arması olan kotrayı (gaff cutter yawl ) bir yelkenliyi anlatayım.
Önce mükemmel teknolojisinden bahsedielim biraz. Mükemmelliği basitliğinden ve basit olduğu kadar akılcılığından kaynaklı.
Nedeni basit.. Çünkü bu tekneyi kullananların derdi yelken yapmak değildi. Bunlar yelkeni itici güç olarak kullanan , yaşam kavgası veren insanlardı. O yüzden yaptıkları " iş " sırasında yelken , onların en son düşündüğü şeydi ve mümkünse kendi kendine gitmeliydi işte. Çünkü o sırada bu insanların başkaca yapacakları vardı.
İşte yol (yawl ) böyle bir ihtiyaçtan doğdu. Yelken alanının yarısı havuzluğun üzerinde değil ve ciddi bir miktarı da teknenin güvertesinde değil. üstelik kendisi kontra değiştiriyor. Açılma sırasına göre yelkenler şöyle sıralanmakta.
Bocurum, randa arma ana yelken , trinket , flok , karanfil, kontra flok ve valena.
Bende bu yelkenlerden sadece valena yok. ancak gerek karanfil, kontra flok ve valena hafif hava yelkenleri. Sonuçta eski günlerdeki gibi yük taşınmadığından valena ya bu güne kadar çok ta ihtiyaç duymadım açıkçası. Ancak apaz seyirde özellikle karanfilin etkisi inanılmaz. Kontra flok yelken özellikle orsa da faydalı ancak , bu toplam yelken alanını 45 m2 ye çıkarıyor ki bu benim için bile bir macera demek oluyor. ancak bir gün şu sert hava ekibi ile bu yelkeni de basarız gibime geliyor.
Şİmdi bu yelkenlerden her havada basılanı emektar bocurum. Bu yelken sanki kıçtan takma bir motor gibi. Tamamen denizin üzerinde ve siz tramola attıkça kendisi kontra değiştiriyor. Siz dokunmuyorsunuz bu yelkene. Özellikle sert hava seyirlerinin vazgeçilmezi bu yelken. Tek başına 4, -4,5 knot hız yaptırıyor , üstelik neredeyse hiç bayılmadan. Bu yelkenin büyüklüğü bir sörf eğitim yelkeni kadar. Düşünün 5 ton tekneyi bu hıza ulaştırabiliyor pupa seyrinde. O da teknenin kesitinden kaynaklı . O da ayrı bir konu .. Kısaca bahsedeceğiz ondan da.
Şimdi bunun karşılığı olan yelken ise trinket. Pruva hattından sayarsak ikinci flok diyelim. Şimdi bu yelkenin de alanı neredeyse bocurum kadar. Tramola arabası var ve bu yelken de tramolalarda kendisi kontra değiştiriyor. Siz hiç dokunmuyorsunuz bu yelkenlere.
Eee diyeceksiniz ne var şimdi bunda ? Ne işe yarıyor ki bu. ? Şu işe yarıyor dostlar.
Geçen yaz sabaha karşı iki gibi Midilli'nin Sigri limanına yanaştım. Kritik bir zamanlama idi ve hava raporları tam da bu saatte kıbleden sert rüzgar uyarısı yapmaktaydı. Nitekim tam da bu saatte rüzgar başladı ve sabaha karşı limanda bile durulmaz oldu. Limanın daha içine , balıkçı barınağının arkasına sığındım. Bura da da durmak mümkün değildi. Zaten Orası burası derken sabah saat sekizi de bulmuştum.
O günkü program da Molivos limanına ulaşmak var. Sigri 'den adanın batısından kuzeye tırmanacağım ve Babakale'yi görene kadar hava sert olacak. Ancak Doğuya dönünce Adanın gölgesinde kalacağım ve rahatlayacağımı umuyorum.
Tek başıma seyir yaptığımı da hatırlatayım. Güvenlik şart. En ufak bir hata ciddi sıkıntı demek. Deniz dalgalı, hava sert. İşte bu iki yelken , Bocurum ve trinket ile geniş apaz seyri ile hayatımın en keyifli yelken seyirlerinden Birini yaptım.
Adayı döndükçe rüzgar azaldı, azaldıkça yelken büyülttüm, önce flok, sonra ana yelken.. Bütün Midilli 'nin batısı ve kuzeyini yelken ile geçtim. saat 15 30 gibi Molivos açıklarında idim ve hava da kalmıştı.
Böyle dalgalı ve sert bir hava da yelken basmak işte ancak böyle küçük ve kullanımı kolay bir arma ile mümkün olabiliyor dostlar.
Seyir sırasında ben sadece etrafı seyrettim o kadar.
İşte size bocurum.
Tayo Mar ile Gökçeada'ya yanaştığımda , gezgin korsanlardan iki tekne daha vardı. Dostumun Tayo Mar 'a bakıp, Yahu abi sen bununla buralara nasıl geldin diye sorduğunu hatırlıyorum. Ben de ona kardeşim benimki açık deniz teknesi , esas sen kendi teknenle nasıl geldin diye sormuştum Tayo Mar , suya yakın bir tekne. Altı gözükmüyor. İlk karaya aldığımda da beni çok şaşırtmıştı. Sudan çıktıkça çıkan bir omurga salma .. İşte 40 m2 nin üzerindeki bu yelkenleri dengeleyen omurga salma..
İşte Boğazdaki yarıştan bir görüntü. BU sene sert lodosta yarışıldı malum.. Tayo Mar , orsa gidiyor. Bordo olan trinket efendim. , Bocurum kuyruktaki.
Nedense bu bloğa koyduğum videolar gözükmüyor. Desteklemek için Heyamola Face sayfasına da bir iki video ekleyeceğim.
Ben tabii ki :) Melezlerle karıştırmayalım.
YanıtlaSil