19 Aralık 2016 Pazartesi

SORULAR...SORULAR...SORULAR...

Kaptan şöyle dönüp bir baktı dümen suyuna ;

Hızla arkasında kalıyordu birbiriyle yarışan köpükler ve şekiller oluşturuyordu pervanenin etkisi ile.
Tekrar ufka döndüğünde bakışları, derin düşüncelere dalmıştı.

"Acaba" diyordu, bu güzelliklere bakarken, "hayatımız da bu dümen suyu gibi hızla akıyor ve her şeyi kaçırıyor muyuz yoksa uyum içinde miyiz hayatla"

Tekne miyim yoksa dümen suyu mu ?

Nihayetinde hayat bir limandan ayrılıp yakın yada uzak bir başka limana ulaşmak değil mi ? Hayat ile eşdeğer midir bu seyir ? Peki karada ki her anımda neler kaçırıyorum ?

Düşün, denize her açıldığında hissetiklerini, teknene her dokunduğunda ki mutluluğunu.
Kara da iken nasıl özlüyorsun ?  Aklın hep onda değil mi ? Ahh şimdi havuzluğunda olmak vardı, dümen başında. Rüzgarı sadece yüzünde değil ruhunda hissetmek. Yelkenlerin sesi, teknenin dalgalarla oynaşması.

Evren ile bir bütün olduğunu hissetmiyor musun ?

Tanrı ile konuşmuyor musun ? Gökyüzüne bak, rengarenk gökyüzüne. Pembeler, kırmızılar,turuncular ve nice renk, masmavi bir yerin üzerinde, ayna gibi, ufacık bir nokta gibi hissetmiyor musun kendini. Belki aciz, belki yorgun ama asla yalnız değil.

Cennet var mıdır gerçekten ? Peki bir denizcinin cenneti nasıl olur ki ? Saydıklarımdan farklı mıdır ? Yoksa zaten bir denizci kendi cennetini bulmuş mudur ? İnsan niye çalışır çabalar ki bu dünyada yada öbür dünya için. Her ikisinde de cennete ulaşmak yada cennet gibi bir hayat yaşamak için değil mi ? O zaman eğer bir denizci bulduysa kendi cennetini neden cehennem de yaşamak için ısrar eder ki ?

Bizde hayatın dümen suyuna mı uyuyoruz yoksa. ? Hemen her şeyde onun istediğini yaparak ona uyduğumuza göre.

Evet, evet dümen suyu olmalıyız. Olmasaydık, kendi cennetimizden böyle çok uzak dururmuyduk? Suçu hayata atıyoruz, oysa hayat  seçenek vermiş. "Al" demiş. "işte senin cennetin, istiyormusun ? Az ile yaşa, huzur ile yaşa, mutlu ol " yada "Git, insanoğlunun kendi elleriyle hazırladığı  cehennemde yaşa"

Vazgeçemiyoruz, bize dayatılandan, her şeyin "çoğunu" istiyoruz. Şu Meksikalı balıkçı ile zengin iş adamı hikayesinde ki gibiyiz. Bizi mutlu edecek şeyleri biliyoruz ama aç gözlü olabilir miyiz ?

İlk limanımız doğumhane idi, gideceğimiz son liman belli. İki liman arasında neler kaçırıyoruz ?

Yoksa tekne miyiz ? yani hayatın ta kendisi. Yavaş yavaş ilerliyoruz, rüzgarın götürdüğü yönde. Peki, rüzgarın götürdüğü yönde mi gitmek iyidir yoksa dümenin başında istediğimiz yöne mi gitmek ?

Yarına çıkmak için senedimiz var mı ? Hayallerimize, bizi beklediğini bildiğimiz cennete ulaşmak için ne bekliyoruz ?  

Az ile çok ve mutlu yaşamak mı ? Çok ile az ve mutsuz yaşamak mı ?

1 yorum:

  1. Bence ikisinin bireye uygun karışımı.

    Em sevdiğin yemeği 3 öğün yedikten sonra hissedilen gibi. ..

    YanıtlaSil