Uzun süredir bu “orkoz” konusunu yazmayı düşünmüştüm,
buraya nasipmiş. Şimdi İstanbul’da deniz
ile uğraşanlar boğaz akıntılarının etkilerini mutlaka bilirler. Profesyoneller
zaten bilmek zorundalar. Ben ise İstanbul’dada amatör olarak denizle uzun
süredir uğraşmama rağmen detaylı bilmiyordum. Ne zamanki küçük motorlu
yelkenlilerle boğazı tırmanmak zorunda kalınca biraz ilgi duydum. Şansıma tekne
komşum bütün antremanlarını İstanbul Boğazında yapmış, doğma büyüme Kuruçeşme’li,
79 yaşında eski bir milli kürekçi. Çoçukluğunda boğazı defalarca yüzerek
geçmiş, tüm antremanlarını boğazda yapmış. Biraz kendi çocukluğumu ona
benzettim. Kendisiyle bu yaz boğazda seyir yapma imkanı buldum, ayrıca her
fırsatta da anılarını dinlemeye gayret ediyorum.
İstanbul Boğazı İki deniz
arasında ki yükseklik farkından ve
Karadeniz de hakim rüzgarın sürekli poyraz olması; zaten lodos –poyraz doğrultusunda
olan boğazı doğal bir nehir haline getirmektedir. Zaten Boğazlar oluşmamış
olsaydı Karadeniz çok daha yüksek bir iç deniz olacaktı.Eski devirlerde de
öyleymiş zaten .Bunu bizim İnebolu’da deniz seviyesinden çok yükseklerde
bulunan mapalardan ve çekek yerlerinden tahmin edebiliyoruz. Mevcut çayın bir
fiyort olması ve deniz seviyesinden 300 metre yükseklere kadar gemilerin gidebilmiş
olması da bir belirtidir.Zaten Karadeniz geçmiş dönemlerde olduğu gibi şimdi de
Dinyeper, Volga, Tuna gibi büyük
nehirlerle çok ciddi beslenmektedir.
Konumuza döner isek, İstanbul
Boğazının Avrupa Yakası ,girinti ve çıkıntı fazlalığından dolayı, Anadolu
Yakasından çok daha uzundur. Yükseklik farkından dolayı oluşan hakim Poyraz
etkili akıntı bu girinti çıkıntılarda
yani koy ve burunlarda ters akıntılar yapmaktadır. Hatta bazı yerlerde gözle
görülen girdaplar oluşturmaktadır.
Orkoz ise güçlü lodos ve güneyli havalardan sonra
boğazda oluşan ters akıntıdır.Gerek bilimsel çalışmalarda gerekse deneyim
aktaran denizciler tarafından bir çok yerde anlatılmış, yazılmış, çizilmiştir.
Zaten barınak ve limanları incelediğimizde poyrazda sular çekilir, lodosta ise
ciddi oranda şişer . Benim gözlemlediğim, en düşük haliyle en yüksek hali
arasında 1 metre civarı yükseklik farkı olduğudur.Hatta Büyükçekmece Mimarsinan
Barınakta 1,20 metre ölçmüştüm. 2014 kışındaki büyük lodos havasında normalde iskeleden
aşağıya inerek bindiğim kayığa tırmanarak çıkmıştım.Bu yüzden merak edip su
seviyesine bir çizgi çekmiştim. Bir keresinde de aşırı poyrazdan sular öyle bir
çekildi ki kayıklar salmalara oturdu ve merak ettim mesafeyi ölçmüştüm.
İşte bu lodosun uyguladığı
basınç ve sulardaki yükselme boğazın ters akıntısı olan orkozun oluşmasını
sağlıyor. Rüzgarla birlikte şiddetini arttırdıkça boğaz trafiğine olumsuz
etkisi bile olabilmektedir.Ama iyi yönü ise yukarı tırmanmakta zorlanan küçük
motorlu yada motorsuz tekneler için bulunmaz nimettir.
Yazılarımda alıntı yapmayı
pek sevmem aslında ama bu konu da başka bir blog da karşılaştığım ve eski bir
balıkçı olduğunu tahmin ettiğim Muharrem Kaptanın yazısına bayıldım. Burada
paylaşmak istedim. Benim dinlediklerimi ve anlatmaya çalıştığımı çok da güzel
anlatmış. Buyurunuz;
“
Muharrem Kaptan yazıyor
İnsanların seyrine doyamadığı Boğaz’ın suları hakkında ne kadar bilgimiz var?
Ben size tecrübelerime dayanarak akıntıları orkozu anlatmak istiyorum.
İstanbul boğazında üst akıntıları Karadeniz’den Marmara’ya doğrudur. Kuzeyli rüzgârlarda artar veya azalır ama Karadeniz’de Poyraz rüzgârı sertse en yüksek hıza çıkar. Kuzeyden Güney’e akan akıntı en yüksek hıza Rumelihisarı Emirgan arası (şeytan akıntısı) Kandilli, Arnavutköy (akıntı burnu) ve Sarayburnu’nda ulaşır. Boyu iki yüz metrenin üstünde su kesimi on metreden fazla olan gemiler, Kandilli burnunu dönerken hem kuzeyden gelen üst akıntısı hem de Güney’den gelen dip akıntısından etkilenir ve dönüşte dikkatli olmassa tehlikeli duruma düşerek ters trafiğe sürüklenirler.
Kuzey’den Güney’e akan üst akıntısı ne kadar hız arttırırsa Güney’den Kuzey’e akan dip akıntısı da o nispette hızını arttırır. Balıkçılık dilinde bu dip akıntısına KANAL denir. Ayrıca koylarda Kuzey’e doğru akan hafif hızdaki akıntıya da ANAFOR denir. Bu anafor akıntısı Yeniköy burnundan Emirgan’ a kadar en geniş alanı kaplar. Özellikle Güney’e inen yüklü gemiler için dikkat gerektirir. İstanbul boğazında en çok geminin Yeniköy İstinye arasında oturmasının sebebi bu anafor akıntısıdır.
Güneyli rüzgârların uzun süre esmesi ile üst akıntı tersine Kuzey’ e doğru akar. Buna ORKOZ denir. Orkoz akıntısında Boğaz’da gemi kullanmak çok zorlaşır ve azami dikkat ister. Orkoz akıntısı en fazla Garipçe’yle Büyük Liman arasına kadar çıkabilmiştir.
Kuzeye doğru uzanan kanal İstanbul Boğazı’nın açığında iki kola ayrılır. Bir kol doğruca Boğaz açığından derin sulara karışır. Bir kol da Batı’ya dönerek Podima’ya kadar gider ve orada da iki kola ayrılır ve Bulgaristan’ın Burgaz Körfezinde biter. Oralara serdiğimiz kalkan balığı ağlarına, kanal akıntısıyla sürüklenen gazeteler, yoğurt kapları vs. takılırdı.
1980 ihtilâline kadar İstanbul Boğaz trafiği akıntıdan faydalanmak için tersti. Karadeniz’den gelen bir gemi boğaza Rumeli taraftan giriş yapar, Umur yeri ile Yeniköy arasında Anadolu yakasına geçer, sonra tekrar Ortaköy ile Kızkulesi arasından tekrar Rumeli sahiline geçerdi. İhtilalden sonra bu trafik değiştirilip hep sancak seyrine geçildi.
Eskilere göre makineli gemilerin olmadığı zamanlarda gemilerin Boğaz’dan çıkabilmesi için Rumeli sahilinde akıntının çok olduğu yerlerde sahilde birileri bekler, gemi yaklaşınca atılan halatla çekerek gemiye yardım ederlermiş. Bir diğer usulse şimdi can kurtarma filikalarında kullanılan bir tarafı geniş, diğer tarafı çok dar (koni şeklinde) sürüklendikçe filikanın başını dalgalara çeviren deniz demirine benzeyen küfeler kullanılırmış. Dip akıntısına kapılan bu küfeler gemiyi de Kuzeye doğru çekermiş. Akla öyle şey olur mu çekebilir mi sorusu gelebilir. Benim dip ağcılığı yaptığım zamanlarda uskumru ağını Poyrazköy’ün oradan sererdik, ağ dibe inince dip akıntısıyla Kuzey’e doğru çıkar, bizi de peşinden sürüklerdi.Çok kısa bir zamanda Anadolufeneri’ni geçerdik. Buna da tek başlı yeldirme derdik.
Şimdi balıkçı teknelerinde Dopler diye bir cihaz var ve istediğin derinlikteki akıntıyı, yönünü ve hızını gösteriyor. Böyle cihazlar olduğu içinde ağlarını daha emniyetli bir şekilde kullanabiliyorlar.
İnsanların seyrine doyamadığı Boğaz’ın suları hakkında ne kadar bilgimiz var?
Ben size tecrübelerime dayanarak akıntıları orkozu anlatmak istiyorum.
İstanbul boğazında üst akıntıları Karadeniz’den Marmara’ya doğrudur. Kuzeyli rüzgârlarda artar veya azalır ama Karadeniz’de Poyraz rüzgârı sertse en yüksek hıza çıkar. Kuzeyden Güney’e akan akıntı en yüksek hıza Rumelihisarı Emirgan arası (şeytan akıntısı) Kandilli, Arnavutköy (akıntı burnu) ve Sarayburnu’nda ulaşır. Boyu iki yüz metrenin üstünde su kesimi on metreden fazla olan gemiler, Kandilli burnunu dönerken hem kuzeyden gelen üst akıntısı hem de Güney’den gelen dip akıntısından etkilenir ve dönüşte dikkatli olmassa tehlikeli duruma düşerek ters trafiğe sürüklenirler.
Kuzey’den Güney’e akan üst akıntısı ne kadar hız arttırırsa Güney’den Kuzey’e akan dip akıntısı da o nispette hızını arttırır. Balıkçılık dilinde bu dip akıntısına KANAL denir. Ayrıca koylarda Kuzey’e doğru akan hafif hızdaki akıntıya da ANAFOR denir. Bu anafor akıntısı Yeniköy burnundan Emirgan’ a kadar en geniş alanı kaplar. Özellikle Güney’e inen yüklü gemiler için dikkat gerektirir. İstanbul boğazında en çok geminin Yeniköy İstinye arasında oturmasının sebebi bu anafor akıntısıdır.
Güneyli rüzgârların uzun süre esmesi ile üst akıntı tersine Kuzey’ e doğru akar. Buna ORKOZ denir. Orkoz akıntısında Boğaz’da gemi kullanmak çok zorlaşır ve azami dikkat ister. Orkoz akıntısı en fazla Garipçe’yle Büyük Liman arasına kadar çıkabilmiştir.
Kuzeye doğru uzanan kanal İstanbul Boğazı’nın açığında iki kola ayrılır. Bir kol doğruca Boğaz açığından derin sulara karışır. Bir kol da Batı’ya dönerek Podima’ya kadar gider ve orada da iki kola ayrılır ve Bulgaristan’ın Burgaz Körfezinde biter. Oralara serdiğimiz kalkan balığı ağlarına, kanal akıntısıyla sürüklenen gazeteler, yoğurt kapları vs. takılırdı.
1980 ihtilâline kadar İstanbul Boğaz trafiği akıntıdan faydalanmak için tersti. Karadeniz’den gelen bir gemi boğaza Rumeli taraftan giriş yapar, Umur yeri ile Yeniköy arasında Anadolu yakasına geçer, sonra tekrar Ortaköy ile Kızkulesi arasından tekrar Rumeli sahiline geçerdi. İhtilalden sonra bu trafik değiştirilip hep sancak seyrine geçildi.
Eskilere göre makineli gemilerin olmadığı zamanlarda gemilerin Boğaz’dan çıkabilmesi için Rumeli sahilinde akıntının çok olduğu yerlerde sahilde birileri bekler, gemi yaklaşınca atılan halatla çekerek gemiye yardım ederlermiş. Bir diğer usulse şimdi can kurtarma filikalarında kullanılan bir tarafı geniş, diğer tarafı çok dar (koni şeklinde) sürüklendikçe filikanın başını dalgalara çeviren deniz demirine benzeyen küfeler kullanılırmış. Dip akıntısına kapılan bu küfeler gemiyi de Kuzeye doğru çekermiş. Akla öyle şey olur mu çekebilir mi sorusu gelebilir. Benim dip ağcılığı yaptığım zamanlarda uskumru ağını Poyrazköy’ün oradan sererdik, ağ dibe inince dip akıntısıyla Kuzey’e doğru çıkar, bizi de peşinden sürüklerdi.Çok kısa bir zamanda Anadolufeneri’ni geçerdik. Buna da tek başlı yeldirme derdik.
Şimdi balıkçı teknelerinde Dopler diye bir cihaz var ve istediğin derinlikteki akıntıyı, yönünü ve hızını gösteriyor. Böyle cihazlar olduğu içinde ağlarını daha emniyetli bir şekilde kullanabiliyorlar.
Alıntı Yapılan Kaynak
“